‘İnsan’ olduğunuzu hatırlayın..Geriye kalan herşeyi unutsanız da olur..” – Einstein
Türkiye’de katıldığım yarışlar içinde her zaman en sevdiğim Antalya’dır. Temiz havası, iliklerinizi ısıtan sımsıcak güneşi, sezonu açma şansı veren denizi ile Antalya her zaman özeldir. Gerçi 2012 yılındaki yarışta Antalya yağmurunu iliklerime kadar ıslanarak ve her biri artık 2,5 kg gelen ayakkabılarla koşmaya çalışarak yaşamıştım ama bu koşu da benim için özel olarak kaldı, sonuçta terlemeden koşmak da bir ayrıcalık 🙂
Organizasyonun düzenli oluşu yurtdışında festival tadında geçen yarışları hatırlatır. Koşu sadece 1 -2 saat süren bir aktivite. Öncesi ve sonrasında yaşananlar, insanlara güzel vakit geçirmeye çalışan organizasyonlarla anlamlanıyor. Adım Adım ekibi de isimlerine yakışan uygunlukta bir program hazırlamışlardı. Bu oluşum yurtdışında örneklerine sıkça rastlanan bağış kampanyalı koşuların Türkiye’de de başlamasını sağladı. Bugün binlerce insan iyilik peşinde koşuyor. Ben de onlardan biri olduğum için gururluyum. Kendiniz gibi düşünen insanlarla birarada olmak ve ortak doğruları paylaşmak, bugünün dünyasında insanı mutlu eden tek olgu. Biliyorsunuz bilim adamları kanıtladı ki, insanların kendilerini işe yarar hissetmeleri mutluluğun gerçek kaynağı. Yani bayanlar baylar, mutluluğun formülünü keşfettiğimize göre iyilik peşinde koşmak ve inandığınız proje için çorbada tuzunuz olsun istiyorsanız katılın, garanti veriyorum, kendinizi iyi hissedeceksiniz.
Yarışa gelirsek; parkur rotasının değiştirilmesi mükemmel olmuş. Kaleiçinin eski evleri arasında ve falezlerin önünden parkın içinde koşmak çok zevkliydi. Antalya’lılar yol boyunca tezahürat yaptılar, hasta bile olsam ilk 5 km de enerjim gayet iyiydi. Koşmaya 2 sene ara verip katıldığım ilk yarış olduğu için derecem de idare eder. Dereceye bu kadar önem vermemin bir nedeni var. Yarış aslında kendinize karşı verdiğiniz bir mücadele. Daha iyisini yapmaya çalışmak, ritminizi bulmak ve en önemlisi öncesinde motive olup çalışmanızı sağlıyor.Bu nedenle derecenizi takip etmeniz iç motivasyonunuz açısından çok önemli.
Yazının başında iyilik peşinde koştuğumuzu söylemiştim.Toplam 4 kişi Antalya’da bu kez Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı yararına koştuk. Bu vakfın ateşböceği tırları tüm Anadolu’yu dolaşarak köy ilkokullarında 3-4 ay parkediyor. Tırlar aslında birer aktivite merkezi. İlkokul öğrencileri okuldan sonra okul dersleri yanısıra bilgisayar, tiyatro, ingilizce gibi eğitimler alıyorlar. Bir çocuğun sadece müfredat dersleri ile değil, kişiliğini geliştirecek, yeteneklerini keşfedecek sosyal becerileri ile de kendini ifade etmesi Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli. Yeni neslin modern dünyayı tanıması, dokunması, küçük yaşta bakış açılarının değişmesini sağlıyor. Belki de ebeveynlerinin önüne geçiyorlar. Böyle bakıldığında tırların önemi çok büyük. Yarıştan sonra Antalya öğrenim birimindeki çocuklarla beraber vakit geçirmek çok güzeldi. Küçük Berfin Antalya’da kalmamı istedi, bir diğeri bacağımın üstüne yatıp yatamayacağını sordu, cin gibi akıllılar ve onlar için koştuğumuzu biliyorlar, çekingenlikleri yok, özgüven kazanmışlar bile. Büyüdüklerinde mutlaka TEGV için koşacaklarını da söylüyorlar. Onlara eğitim veren abileri ve ablaları çok iyi birer rol modeli olmuşlar. Gerçekten de bu gençleri gören herkesin gurur duyması ve moral bulması gerekiyor. Bahsettiğim gençlerden dördü Simay Kardeş, Olcay Özer, Merve Aksu ve Nisan Su Tablacı. Bu pırıl pırıl gençler koşuya da katıldılar.Onlar, Tegv’in çalışanları olduğu kadar Türkiye’nin de geleceği. İçleri kıpır kıpır, yaşıtları bu tasaları taşımazken onlar nasıl daha fazla bağış toplayabiliriz diye kafa yoruyor, anne babalarını bile devreye sokuyor 🙂 Bağış toplamak zaten zor, gençseniz daha da zor. Simay ve Olcay’a söylediğim gibi ben koşarken bağış toplamayı öğrendim, onlar da bağış toplarken koşmayı öğrenirlerse orta noktada buluşacağız 🙂 İkisinin de 1 saat 15 dakika civarına gelebileceklerine inanıyorum.Umarım bundan sonra, spor hayatlarında daha fazla yer alır. Merve’ye de bir parantez açmam gerekiyor. Sakinliği ve güleryüzü ile hepimizin gönlünü fethetti, bizim takımda TEGV deyince akıllara Merve geliyor.
Son olarak, toprak dede Hayrettin Karaca’nın güzel deyişi ile “Bilenin bilmeyene, olanın olmayana borcu var bu dünyada “, bu sözün doğruluğunu kanıtlarcasına, “bilen” onlarca genç TEGV gibi bir çok sivil toplum kuruluşunda “bilmeyene” borçlarını ödüyorlar. Olanlar da olmayanlara borcunu ödediğinde dünya daha güzel bir yer olacak.
Elbette “doğru yolu gösteren bir pusula” değilim ve yazının da fazlaca optimist olduğunun farkındayım ama Antalya’yı yaşayınca farklı yazmak imkansızdı, iyimserlik bulaşıcı 🙂
Not: Antalya’ya birlikte geldiğimiz üç arkadaşıma da teşekkür ederim.İlk kez koşmalarının yanısıra ilk kez de bağış topladılar. Koşudan sonra heyecandan madalyasını almayı unutan olsa da 🙂 bundan sonraki ilk yurtdışı koşumuz için güzel bir tecrübe kazandık.
Tegv bireysel bağışçıları arasında en yüksek bağışı toplayanlardan biri sen mişsin , çok uğraştın biliyorum, tebrikler
İnsanın okudukça gidesi, koşası geliyor cidden. Teşekkürler.
teşekkürler üstad 🙂
Cok tebrikler arkadasim,
Ayrica bu söz de ne kadar anlamlı cok begendim..”Bilenin bilmeyene, olanın olmayana borcu var bu dünyada”
Teşekkürler Nurcancığım. Söz ne kadar anlamlı değil mi ? Allah Hayrettin Karaca’ya uzun ömürler versin.
Didem’cim elinin,ayağının 🙂 ruhunun değdiği herşeye ayrı bir güzellik katıyorsun.
Harika bir yazı
Umarım koşan /yürüyen ateşböceklerinden biri olurum bir daha ki sefere.
Blok da super:)
Esracığım çok teşekkürler ?.Ateşböceği olurmusun bilmiyorum ama bir dahaki sefere kesin katılacaksın, yürümek de gayet makbul ?