“Düşüncelerinizin sesiyle uyumak zordur. ” Red Band Society
Kapının tekmelenmesiyle yataktan fırladım. Terliğimi bulmaya çalışırken kapının dışındaki her kimse ısrarla kapıyı tekmelemeye devam ediyordu. İnsan ilk kez geldiği bir evde yataktan böyle fırlıyorsa önce nerede uyandığını hatırlamaya çalışıyor. Kapıya gidip, kilidi çevirdiğim anda gri tüyleri gözlerini kapatmış haşarı bir köpek kapıyı açıp içeri daldı. Dün akşam geldiğimde Pırtık ile tanışmıştık ama her sabah kontrole geldiğini böylece öğrenmiş oldum. Kaldığım 3 gün boyunca her sabah geldi. Kapı kilitliyse vurarak, değilse uzanıp kapı kolunu açarak içeri girdi, 3 kişiyi de yataklarında kontrol edip, etrafta dolaşıp her şeyin yolunda olduğunu görüp gitti.
3 günlüğüne Selimiye’de bir köy evindeyim ve uyandığım ilk sabah böyle başladı. Bunaldığım ve kısa bir molaya ihtiyacım olduğu günlerde bir arkadaşımın davetini alınca geldiğim bu güzel köy, aylar sonra yeniden yazı yazmamı sağladı.
Selimiye Marmaris’e 50 km uzaklıkta şirin bir balıkçı köyü. Köyün uzaklık sayesinde köy olarak kaldığı çok açık. Korunaklı limanı sayesinde yaz kış durgun bir suya sahip olan köyün muhteşem bir manzarası var.
Dingin ve yemyeşil doğası ile burada yaşamak insanın ömrünü uzatır. Büyük şehirlerden göç etmiş ve kendine burada bir hayat kurmuş güzel insanlar da köye adapte olmuş, Bu güzel insanlardan biri de Melda Başçakır. İstanbul’dan gelerek sanatını Selimiye’de kurduğu atölyede devam ettiren Melda hanımla ayağımın tozu ile geldiğim gün tanıştım. İki arkadaşım ellerini boyayarak taş baskı boyamaları yaparken yol yorgunluğumu Melda hanımın güzel bahçesinde çıkardım. Melda hanım tüm samimiyeti ile atölyesini, bir anda çayla kahveyle şenlendirip beni divanında dinlendirerek sıcak bir eve dönüştürdü. Yolunuz Selimiye’ye düşerse bu şirin atölyede Melda Hanım sayesinde çok maharetli işler çıkarabilirsiniz. @mellart_atelier Yaşam savaşçısı olan güçlü kadınlara bayılıyorum. Melda Başçakır da onlardan biri.
Mayıs ayında güneye gelmemin bir nedeni de karadut. Dalından yenmesi gereken bu meyveyi satın almayı hiç sevmem. Yemenin tek yolu da bu mevsimde gelmek. Küçüklüğümde büyükbabamın bahçesinde bayramlık kıyafetlerimin lekelenmesine sebep olan karadut benim için her yediğimde geçmişe yaptığım bir yolculuk adeta.
Biliyor musunuz ? Karadutun lekesini sadece kendi yaprağı çıkarırmış. İnsan da aynı bu ağaç gibi değil mi ? Yarasına ilacı başka yerde arayan her zaman yanılır. Her yaranın merhemi kendi dalındadır.
Selimiye’de önünde dut ağacı bulunan her evden yediğim için şimdiden haklarını helal etmelerini rica ediyorum. 🙂
Eski ismi Losta olan Selimiye’de yine Losta adıyla keçi sütünden birbirinden taze ve lezzetli tatlılar yapan Galip usta da sizlere tanıtmam gereken bir isim. Kendi keşfi olan ve başka hiçbir yerde yiyemeyeceğiniz Losta, keçi peyniri ile yapılan hafif şerbetli bir tatlı. Yolu düşenler mutlaka denemeli.
Selimiye’de bindiğim belediye otobüsü beni Marmaris’e getirirken otobüsteki beyaz saçlı amca yol boyunca tüm yolculara Cumhuriyete olan bağlılığını, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve ülkesine olan inancını, yapılan haksızlıkları anlattı. Sesinin coşkusu ve hırslı söyleminin bir tek beni etkilediğini sandım ki amca indiğinde şoför bana kim olduğunu açıklama gereği duydu. O an anladım ki otobüs yolcularının hepsi birbirini tanıyordu, amcaya çok alışkınlardı ve tek yabancı bendim. Tüm otobüs koca bir aile gibiydi, böyle bir güvenle yaşamak ne kadar anlamlı, ne şanslıyız bu cennet ülkeye sahip olduğumuz için.
Ve kısacık tatilimin dönüş yolunda Muğla Belediyesinin
“Yüz yıl önce yenilmedik. Yüzbinlerce yıl geçse de yenilmeyeceğiz. “
afişleriyle ıslanan yanaklarım….
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.
Teşekkürler, okurken tatile gidip döndüm, dut ağacı 🙂