“Ağaçlar, toprağın gökyüzüne yazdığı şiirlerdir.”
-Halil Cibran
Bir çok gezgin Likya Yolunu yürürken deneyimlerini kaleme almış, internette araştırıldığında yol gösterecek çok sayıda blog var. O yüzden “bu patikadan girdik, sağa döndük, sonra şuraya çıktık” gibi adres tarifi yapanlardan olmayacağım. Her zamanki gibi gezinin ben de yarattıklarını ve gelmek isteyenlere neler hissettirebileceğini yazacağım. Zaten istesem de çoğu detayı layıkı ile aktaramam. Saatlerce yürüdükten sonra karşımıza bir anda çıkıveren muhteşem bir deniz manzarasını veya bir kuşun ormanın derinliklerinden gelen eşsiz sesini size nasıl aktarabilirim? Ya da ormanın güneş alan bölgelerindeki yeşili ile, derinliklerindeki yeşilinin ton farkını nasıl gösterebilirim? Likya’ nın 6 şehrini birbirine bağlayan antik yollarında insan yapısı olan tek şeyin üzerinde yürüdüğümüz patika olduğunu bilmek ve o dönemde yaşadığımızı düşünerek kurduğumuz hayali de layıkı ile anlatamam. (Gerçi bu hayal, Efe’nin yeşilliklerden geçerken Hobbit diyarında olduğumuz , orman yangınının olduğu bir bölgeden geçerken de orglara yaklaştığımızı söylemesi ile biraz sulandı 🙂 )